31 Ekim 2014 Cuma


Canın acır, kalbin yaralı

Yüreğinde büyük bir sancı

Gelde kurtar bizi aşkın tacı

Hüzünle ölmektense yeğlerim aşkı
 
 
SEDANUR ÖZTÜRK
 

 
 

Kalbimi gömdüm karanlığa
Ağladım bütün gece gözyaşlarımla
Boğuldum kendi sessizliğimde
Çığlıklar attım kalbimin derinliklerinde...


Hüzünlendim yine bu akşam
Bıktım artık bütün sorunlarımdan
Biraz bizde nefes alsak
Açılsak gökyüzünün derin maviliklerine...


Her zaman hayallerim var.
Asla bırakmadığım ve bırakmayacağım
Benim hala umudum var.
İsyan etsem de nereye kadar...


Beni benimle bırak giderken
Kaybolmak istemem senden
Kaçmak istemem hayallerimden
Kayıp olursam bil ki kendi sessizliğimden....

SEDANUR ÖZTÜRK





 

Kalbinin derinliklerinden çıkıp,
"Seni Seviyorum" diyerek bana gel 
Bırak arkanda hüzünleri,acıları,kederleri
Yalnızca beni sev , bu bana yeter...


Elinde papatyalarla gel bana
Bende sevgi dolu kalbimi vereyim sana
Bakışlarımız bulsun birbirimizi
Böylece kaskatı olan kalplerimiz ısınır belki...


Dilinde sevgi sözcükleriyle gel bana
Bende umudumu, sevgimi , her şeyimi vereyim sana
Benim hala umudum var
Bizim bir geleceğimiz var...


Güzel günler bizi bekler
Umut kapıda güzelce bize gülümser
Bizse ağlarız sessizce
Belki kalplerimiz birbirine dokunur gizlice...


Elveda sana sevdiğim adam,
Benden sana hüzün dolu bir veda
Kalbimde acı , sevinç ve bütün duygularımla
Adım adım geliyorum sana...


SEDANUR ÖZTÜRK






Anlatmak zordur bazen, sadece içinde yaşarsın...
Suskunluğun sessiz çığlığın olur, anlayamazsın...
Kalbin paramparçadır, canın acır , farkında olamazsın...
Hüzünle gidersin, her şeyi arkanda bırakırsın...



SEDANUR ÖZTÜRK




9 Ekim 2014 Perşembe

Sonbahar Gelmiş Memleketime

Sonbahar gelmiş memleketime ,
Yapraklar hüzün vaktinde,
Boş ver üzülme sende,
Kalbimizdeki sevgi en derinlerde...


Toprak mı küsmüştür hayata ?
Yoksa yapraklar mı habersizdir olanlardan.
Sence ağlar mı bütün doğa ?
Yoksa sadece kalbi mi kırılmıştır yaşadıklarından...


Sonbahar gelmiş memleketime,
Sararmış yapraklar her yerde,
Kalbinin içi dolsun sevgiyle,
Yeniden canlandı hayat kalplerimizde...

Sedanur Öztürk



Kendi yazdığım şiirim. Saçma olabilir. Eleştirilerinize açığım. Yorumlarınızı bekliyorum. 







8 Ekim 2014 Çarşamba

AZİM (TEK KOLLU ŞAMPİYON)
Japon çocuğun tek hayali çok ünlü bir karateci olmaktı. Fakat ailesi buna izin vermezdi. Bir gün talihsiz bir kaza sonucu çocuk sol kolunu kaybetti.
Ailesi çocuğun moralinin çok kötü olduğunu görünce ona bir karate hocası tuttu. Hoca ilk dersinde çocuğa karşısındakini sağ koluyla tutup üstünden savurmayı gösterdi. Hatta ikinci, üçüncü ve sonraki bütün derslerde hep aynı hareketi yapıyorlardı.
Çocuk bir gün hocasına "hocam ben çok sıkıldım, artık başka hareketlere geçsek" dedi. Hoca ise bunu kabul etmeyerek dünyada bu işi en hızlı yapan kişi olmadıkça bitirmeyeceğini söyledi. Çocuk o kadar hızlanmıştı ki, hocasını bile göz . açıp kapayıncaya kadar yerden yere vuruyordu. Bir gün hoca elinde bir kağıtla geldi kağıtta çocuğun gençler karate şampiyonasına katılabileceği yazıyordu.
Çocuk çok şaşırdı. Ertesi gün salonda ilk rakibinin karşısına çıkacakken heyecanla hocasına sordu, "hocam bu iş nasıl olur? Ben sadece tek hareket biliyorum kesin kaybederim" Hocası ise "sen sadece hareketi yap" cevabını verdi.
Çocuk ringe çıktı ve hareketiyle rakibini eledi. Hatta tek hareketle finale kadar çıktı. Finalde karşısında kendisinin iki katı birisi vardı. Önce çok korktu ama gene bildiği hareketi yaparak son rakibini de yendi ve şampiyon oldu.
Sevinçle hocasının yanına koştu ve sordu.
"hocam nasıl olur anlamıyorum, sadece bir hareket biliyorum, tek kolluyum ve şampiyon oldum"
Hocası çocuğa baktı ve dedi ki,

"senin yaptığın hareket karatedeki en zor hareketlerden biridir.

Ve bir tek savunması vardır o da, rakibin sol kolunu tutmak".




Bugün yine güzel bir hikaye paylaşmak istiyorum...

ASIL FAKİRLİK 


Günlerden bir gün bir baba ve zengin ailesi oğlunu köye götürdü. Bu yolculuğun tek amacı vardı, insanların ne kadar fakir olabileceklerini oğluna göstermek. Çok fakir bir ailenin çiftliğinde bir gece ve gün geçirdiler.
Yolculuktan döndüklerinde baba oğluna sordu,
"insanların ne kadar fakir olabildiklerini gördün mü?"
"Evet!"
"Ne öğrendin peki?"
Oğlu cevap verdi,
"Şunu gördüm: bizim evde bir köpeğimiz var, onlarınsa dört. Bizim bahçenin ortasına kadar uzanan bir havuzumuz var, onlarınsa sonu olmayan bir dereleri. Bizim bahçemizde ithal lambalar var, onlarınsa yıldızları. Bizim görüş alanımız ön avluya kadar, onlarsa bütün bir ufku görüyorlar."
Oğlu sözünü bitirdiğinde babası söyleyecek bir şey bulamadı. Oğlu ekledi, "Teşekkür ederim baba, ne kadar fakir olduğumuzu gösterdiğin için!"






7 Ekim 2014 Salı

Herkese Tünaydın, 

Malum bugün bayramın son günü ve tatilimizin de son günü. Bugün her şeyin tadını çıkarın. Sevdiklerinizle güzel vakit geçirin. Örneğin sinemaya , karaokeye ya da bowling oynamaya gidebilirsiniz. Eğer sinemaya gidecekseniz Cem Yılmaz'ın yeni filmi olan 'PEK YAKINDA' adlı filme gitmenizi öneririm. Oldukça güzel bir film. Hem duygusal , hemde komik. Bütün duyguları içinde barındıran bir film olmuş . Gitmenizi tavsiye ederim.

Mutlu , huzurlu , neşeli bir gün sizlerle olsun. Hepinize iyi günler.

Bana ulaşabileceğiniz hesaplar;

instagram : sevilayeray

twitter : @yenihayatsn 

facebook : https://www.facebook.com/profile.php?id=100005532676107 (sevilay eray )

gmail : sedanurozturk97sn@gmail.com

outlook : yeni_hayat_97@hotmail.com




5 Ekim 2014 Pazar

Oldukça güzel bir hikaye... ( Kesinlikle okumanızı tavsiye ederim.)

TUZLU KAHVE  (Richard Fawler)
Kıza bir partide rastlamıştı. Harika bir şeydi. O gün peşinde koşan o kadar çok delikanlı vardı ki... Partinin sonunda kızı kahve içmeye davet etti. Kız parti boyu dikkatini çekmeyen oğlanın davetine şaşırdı ama tam bir kibarlık gösterisi yaparak kabul etti. Hemen köşedeki şirin kafeye oturdular. Delikanlı öyle heyecanlıydı ki, kalbinin çarpmasından konuşamıyordu. Onun bu hali kızın da huzurunu kaçırdı. "Ben artık gideyim" demeye hazırlanırken, delikanlı birden garsonu çağırdı.
"Bana biraz tuz getirir misiniz" dedi. "Kahveme koymak için". Yan masalardan bile şaşkın yüzler delikanlıya baktı... Kahveye tuz!.. 

Delikanlı kıpkırmızı oldu utançtan ama tuzu kahvesine döktü ve içmeye başladı. Kız, merakla "Garip bir ağız tadınız var" dedi.

Delikanlı anlattı:
"Çocukken deniz kenarında yaşardık. Hep deniz kenarında ve denizde oynardım. Denizin tuzlu suyunun tadı ağzımdan hiç eksilmedi. Bu tatla büyüdüm ben. Bu tadı çok sevdim. Kahveme tuz koymam bundan. Ne zaman o tuzlu tadı dilimde hissetsem çocukluğumu, deniz kenarındaki evimizi ve mutlu ailemi hatırlıyorum. Annemle babam hala o deniz kenarında oturuyorlar. Onları ve evimi öyle özlüyorum ki".
Bunları söylerken gözleri nemlenmişti delikanlının. Kız dinlediklerinden çok duygulanmıştı.

İçini bu kadar samimi döken, evini ailesini bu kadar özleyen bir adam evi, aileyi seven bir olmalıydı. Evini düşünen, evini arayan, evini sakınan biri. Ev duyusu olan biri.
Kız da konuşmaya başladı. Onun da evi uzaklardaydı. Çocukluğu gibi. O da ailesini anlattı. Çok şirin bir sohbet olmuştu. Tatlı ve sıcak.

Ve de bu sohbet öykümüzün harikulade güzel başlangıcı olmuştu tabii.
Buluşmaya devam ettiler ve her güzel öyküde olduğu gibi, prenses prensle evlendi. Ve de sonuna kadar çok mutlu yaşadılar. Prenses ne zaman kahve yapsa prensine, içine bir kaşık tuz koydu, hayat boyu. Onun böyle sevdiğini biliyordu çünkü.
40 yıl sonra, adam dünyaya veda etti. "Ölümümden sonra aç" diye bir mektup bırakmıştı sevgili karısına. 

Şöyle diyordu satırlarında:
"Sevgilim, bir tanem.
Lütfen beni affet. Bütün hayatımızı bir yalan üzerine kurduğum için beni affet. Sana hayatımda bir tek kere yalan söyledim. Tuzlu kahvede. İlk buluştuğumuz günü hatırlıyor musun? Öyle heyecanlı ve gergindim ki, şeker diyecekken "tuz" çıktı ağzımdan. Sen ve herkes bana bakarken, değiştirmeye o kadar utandım ki, yalanla devam ettim. Bu yalanın bizim ilişkimizin temeli olacağı hiç aklıma gelmemişti. Sana gerçeği anlatmayı defalarca düşündüm. Ama her defasında korkudan vazgeçtim. Şimdi ölüyorum ve artık korkmam için hiçbir sebep yok. İşte gerçek. Ben tuzlu kahve sevmem. O garip ve rezil bir tat. Ama seni tanıdığım andan itibaren bu rezil kahveyi içtim. Hem de zerre pişmanlık duymadan. Seninle olmak hayatımın en büyük mutluluğu idi ve ben bu mutluluğu tuzlu kahveye borçluydum. Dünyaya bir daha gelsem, herşeyi yeniden yaşamak, seni yeniden tanımak ve bütün hayatımı yeniden seninle geçirmek isterim, ikinci bir hayat boyu daha tuzlu kahve içmek zorunda kalsam da".

Yaşlı kadının gözyaşları mektubu sırılsıklam ıslattı.
Lafı açıldığında bir gün biri, kadına "Tuzlu kahve nasıl birşey?" diye soracak oldu.
Gözleri nemlendi kadının.

"Çok tatlı!.." dedi.






4 Ekim 2014 Cumartesi

Bazen ne yaptığımızın farkına varamayız. Yaptıklarımız sonucunda kimilerinin canını yakarız. Kimilerini mutlu ederiz , heyecanlandırırız. Mutlu etmek , heyecanlandırmak güzeldir ancak karşınızdaki kişiyi üzmek onun elinden hayallerini , umutlarını ve son olarakta hayatını çalmak can yakar. Yaptıklarımızın olumsuz etkisi sonucu vicdan azabı çekeriz ama önemli olan o yanlışları telafi edebilmek ve de hatalarımızdan ders çıkarmaktır.

Başkalarının canını yeniden yakmamak için kendinizi kontrol ederek ve düzgünce düşünerek tepkilerinizi verin. Çünkü her nasıl ki tahtaya çivi çakıp çıkardığınızda orada bir delik olursa kalpte böyledir. Aldığı her darbede delik sayısı daha da artar ve o delikleri kapatmak güçtür.



3 Ekim 2014 Cuma

İSTANBUL'U DİNLİYORUM

İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı
Önce hafiften bir rüzgar esiyor;
Yavaş yavaş sallanıyor
Yapraklar, ağaçlarda;
Uzaklarda, çok uzaklarda,
Sucuların hiç durmayan çıngırakları
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.
                   
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Kuşlar geçiyor, derken;
Yükseklerden, sürü sürü, çığlık çığlık.
Ağlar çekiliyor dalyanlarda;
Bir kadının suya değiyor ayakları;
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.
                   
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Serin serin Kapalıçarşı
Cıvıl cıvıl Mahmutpaşa
Güvercin dolu avlular
Çekiç sesleri geliyor doklardan
Güzelim bahar rüzgarında ter kokuları;
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.
                   
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Başımda eski alemlerin sarhoşluğu
Loş kayıkhaneleriyle bir yalı;
Dinmiş lodosların uğultusu içinde
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.
                   
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Bir yosma geçiyor kaldırımdan;
Küfürler, şarkılar, türküler, laf atmalar.
Birşey düşüyor elinden yere;
Bir gül olmalı;
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.
                   
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Bir kuş çırpınıyor eteklerinde;
Alnın sıcak mı, değil mi, biliyorum;
Dudakların ıslak mı, değil mi, biliyorum;
Beyaz bir ay doğuyor fıstıkların arkasından
Kalbinin vuruşundan anlıyorum;
İstanbul'u dinliyorum.

                    
ORHAN VELİ 



Bağlanmayacaksın bir şeye, öyle körü körüne.
“O olmazsa yaşayamam.” demeyeceksin.
Demeyeceksin işte.
Yaşarsın çünkü.
Öyle beylik laflar etmeye gerek yok ki.
Çok sevmeyeceksin mesela. O daha az severse kırılırsın.
Ve zaten genellikle o daha az sever seni,
Senin onu sevdiğinden…
Çok sevmezsen, çok acımazsın.
Çok sahiplenmeyince, çok ait de olmazsın hem.
Hatta elini ayağını bile çok sahiplenmeyeceksin.
Senin değillermiş gibi davranacaksın.
Hem hiçbir şeyin olmazsa, kaybetmekten de korkmazsın.
Onlarsız da yaşayabilirmişsin gibi davranacaksın.
Çok eşyan olmayacak mesela evinde.
Paldır küldür yürüyebileceksin.
İlle de bir şeyleri sahipleneceksen,
Çatıların gökyüzüyle birleştiği yerleri sahipleneceksin.
Gökyüzünü sahipleneceksin,
Güneşi, ayı, yıldızları…
Mesela kuzey yıldızı, senin yıldızın olacak.
“O benim.” diyeceksin.
Mutlaka sana ait olmasın istiyorsan birşeylerin…
Mesela gökkuşağı senin olacak.
İlle de bir şeye ait olacaksan, renklere ait olacaksın.
Mesela turuncuya, ya da pembeye.
Ya da cennete ait olacaksın.
Çok sahiplenmeden, Çok ait olmadan yaşayacaksın.
Hem her an avuçlarından kayıp gidecekmiş gibi,
Hem de hep senin kalacakmış gibi hayat.
İlişik yaşayacaksın. Ucundan tutarak…


        CAN YÜCEL




Bugün sizlere çok beğendiğim bir kaç şiiri paylaşmak istiyorum ve de bir kaç güzel sözü...

Seni Saklayacağım

Seni saklayacağım inan
Yazdıklarımda, çizdiklerimde
Şarkılarımda, sözlerimde.

Sen kalacaksın kimse bilmeyecek
Ve kimseler görmeyecek seni,
Yaşayacaksın gözlerimde.

Sen göreceksin duyacaksın
Parıldayan bir sevi sıcaklığı,
Uyuyacak, uyanacaksın.

Bakacaksın, benzemiyor
Gelen günler geçenlere,
Dalacaksın.

Bir seviyi anlamak
Bir yaşam harcamaktır,
Harcayacaksın.

Seni yaşayacağım, anlatılmaz,
Yaşayacağım gözlerimde;
Gözlerimde saklayacağım.

Bir gün, tam anlatmaya...
Bakacaksın,
Gözlerimi kapayacağım...
Anlayacaksın.

ÖZDEMİR ASAF